Günümüzün en büyük çevresel sorunları arasında, gelişen teknoloji ve sanayi ile birlikte artan karbon salınımı yer alıyor. Karbon salınımı, sera etkisi nedeni ile doğal dengeyi ve iklimi bozarak birçok çevresel soruna neden oluyor. Finansal hizmetlerden elektrik kullanımına, özel araçlardan kamu hizmetlerine kadar birçok alanda kullanılan yöntemler, salınan sera gazı miktarını artırmaya devam ediyor. İnsan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın bir ölçütü olarak karşımıza çıkan karbon ayak izi ise insanların ya da firmaların çevreye saldığı toplam karbondioksit miktarının ölçülmesine imkan sağlıyor. Peki, karbon ayak izi nedir ve lojistik sektöründe karbon ayak izi yönetiminde hangi adımlar atılmaktadır?
Genel anlamı ile bakılacak olursa karbon ayak izi, insan faaliyetleri nedeni ile çevreye salınan karbondioksitin ölçülebilir bir birim haline gelmesi için kullanılan yöntem olarak ifade edilebilir. Karbon ayak izi, insan ve insana dayalı faaliyetler sonucunda çevreye salınan karbondioksit ve diğer sera gazlarının ölçülmesinde büyük bir rol oynamaktadır. Karbon ayak izi ifadesi, iki farklı ana başlık altında incelenmektedir. Bunlar; birincil ayak izi ve ikincil ayak izi olarak ifade edilmektedir.
Karbon ayak izini azaltmak için günlük yaşamda dikkat edilebilecek çeşitli yöntemler bulunuyor. Genel olarak bakıldığında günlük işlemlerde karbon salınımını azaltmak için tercih edilebilecek en temel yöntem, elektrik enerjilerinde yenilenebilir kaynakları kullanmaktır. Günümüzde hem ısınma hem de elektrik enerjisi için kömür ve benzeri yenilenemez enerji kaynakları kullanılmaktadır. Ancak bu enerji kaynakları, basit elde edilebilir olmasına rağmen uzun vadede hem daha yüksek maliyetlere sahiptir hem de çevreye çok daha yüksek karbondioksit salınımı yaparak sera etkisini tetiklemektedir. Elektrik üretiminde rüzgar ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, çevreye salınan karbondioksit miktarının gözle görülür şekilde azalmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte ısınma için kullanılan kömür, odun ya da doğalgaz gibi kaynaklar da çevreye salınan karbondioksit miktarını ciddi ölçüde arttırmaktadır. Bunun yerine ısınma için güneş enerjisinin tercih edilmesi ise hem doğalgaz faturalarının azalmasını hem de çevreye yayılan karbondioksit miktarının azalmasını sağlayacaktır.
Birincil karbon ayak izini azaltmak için tercih edilebilecek bir diğer yöntem ise seyahatlerde mümkün olduğu kadar toplu taşıma araçlarını kullanmaktır. Özel araçlar hem daha yüksek karbondioksit salınımına sahiptir hem de her bireyin özel araçları ile seyahat etmesi, trafikteki araç yoğunluğunu ciddi miktarlarda arttırmaktadır. Trafikteki araç miktarının artması ise uzun vadede karbondioksit salınımını önemli ölçüde arttırarak çevrede sera etkisi görülmesine neden olacaktır. Bunun yerine toplu taşıma araçlarının kullanılması ya da iş ya da benzeri ortamlara giderken özel araçların birlikte kullanılması gibi yöntemler tercih edilmesi, karbondioksit salınımını azaltacaktır.
Lojistik firmalarının karbon ayak izi ve tüm taşımacılık sürecindeki karbondioksit salınımı konusunda alacakları tedbirler, çevre ve doğanın korunmasındaki en büyük etkenlerden bir tanesidir. Günümüzde özellikle uluslararası ticaret işlerinde gemi, TIR ya da tren gibi farklı taşımacılık türleri tercih edilmektedir. Her ne kadar farklı taşımacılık yöntemleri kullanılıyor olsa da taşımacılıkta kullanılan tüm araçların kendine özgü belirli bir karbondioksit salınım oranı bulunmaktadır. Her ne kadar ürün bazında yapılan çalışmalar ile karbondioksit salınımı belirli bir düzeyde indirgeniyor olsa da taşımacılık süreci boyunca alınacak tedbirler de bu salınımı düşüren en büyük etkenler arasında yer alıyor.
Karbon ayak izi, ürünün sadece üretiminde ya da tüketiminde değil, ürün ile alakalı tüm süreçlerde çevreye salınan karbondioksit oranını kapsamaktadır. Bu nedenle firmaların belirli bir ürünü üretirken üretim cihazlarının tükettiği enerji ve bu cihazların ortama saldığı karbondioksitten, ürünün kullanımına ve hatta ürün kullanılamaz hale geldikten sonraki süreçte bile salınan karbondioksit hesaplanmaktadır. Bu kapsamda bakacak olursak ürünlerin karbon ayak izinin büyük bir bölümünü de lojistik süreci oluşturmaktadır. Lojistik çalışmaları sırasında çevreye salınan karbondioksit miktarı, Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment) şeklinde ifade edilmektedir. Belirli standartları kapsayan bu ifade, ürünlerin üretim aşamasından müşteriye ulaşması ve hatta katı atık olarak depolanması sürecine kadar uzanan evrede, karbon salınımı değerlerinin belirli bir standarda oturtulması için oluşturulmuştur.
Lojistik firmaları tarafından ürünlerin transfer edilmesi ya da depolanması sırasında açığa çıkan karbondioksit salınımı ve buna bağlı olarak karbon ayak izi etkisi, çeşitli etkenler göz önünde bulundurularak hesaplanmaktadır. Öncelikle üretici firmaların hammadde temin ettiği bölgeler incelenmeli ve bu hammadde üreticilerinin, firmanın üretim merkezine olan uzaklığı belirlenmelidir. Firmanın üretim için gerekli hammaddeyi temin ettiği mesafe ne kadar fazla ise lojistik işlemlerinde salınan karbondioksit miktarı da o kadar artış göstermektedir.
Lojistik işlemlerinde sadece hammadde temin edilen firma ve üretici firma arasındaki mesafe değil aynı zamanda bu hammaddenin hangi lojistik taşımacılık yöntemi ile transfer edildiğidir. Karbon ayak izi etkisinin tam olarak hesaplanabilmesi için öncelikle üretici firmaların üretim sırasında çevreye saldığı karbondioksit miktarı belirlenmelidir. Bunun ardından hammaddelerin ve son ürün olarak firmadan çıkan ürünlerin ağırlıklarına ve kat ettikleri mesafeye bağlı olarak gereken hesaplamalar yapılmalıdır. Üretici firmaların kendi üretim tesislerine daha yakın mesafelerdeki hammadde üreticilerini tercih etmesi ve bununla birlikte son ürünleri daha başarılı bir lojistik planlaması ile transfer etmesi hem firmaların uzun dönemde kazanç sağlamasını hem de karbondioksit salınımının azalmasını sağlamaktadır. Bu nedenle firmaların lojistik ağ yönetimine ve taşımacılık işlemlerine gereken önemi vermesi çok daha gerekli bir hal alıyor. Başarılı bir lojistik ağı yönetimi, firmaların ürettikleri tüm ürünleri hem zamanında hem de en kısa sürede teslim etmesini sağlamaktadır. Böylece ürünlerin yol üzerinde geçirdiği süre kısalarak bu ürünlerin taşınması için harcanan kaynak ve enerji miktarı da azalmaktadır. Azalan enerji israfı ise taşımacılık sırasında çevreye salınan karbondioksit miktarında önemli bir düşüş göstermektedir. Lojistikte farklı taşımacılık yöntemleri kıyaslandığında, çevreye salınan karbondioksit miktarının, ürünün üretimden atık haline gelene kadar geçen sürede salınan karbondioksit miktarının yaklaşık olarak %10 ile 15’ine denk gelmektedir. Bu nedenle taşımacılıkta gerekli adımların atılması, çevreyi korumadaki en büyük destekçilerden birisi haline geliyor.
Bu ve bunun gibi konularda aklına takılan tüm ulaşım soruların için bizimle iletişime geçebilir, ihtiyaç duyduğun bilgilere uzman ekibimiz aracılığı ile ulaşabilirsin!
Başarılı bir lojistik operasyonu için müşteri ihtiyaçlarını doğru okumak ve anlamak gerekir. Ayrıca iş ortağının dinamiklerine uygun organizasyonel yapının dizayn edilmesi büyük önem taşır. Markalar, kullanıcılarının güven ortamı içinde sınırsız bir şekilde alışveriş yapabilmesi için gerekli olan tüm imkânları hazırlamaktan sorumludur. Bir markanın tercih sebebi olmasındaki en önemli kriter ise güvendir. Özellikle lojistik sektöründe güven […]
Gelişen dünyada; hız, teknoloji, enformasyon olmazsa olmaz kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni dünyada bu değişime en fazla katkı sağlayan ve destekleyen sektörlerden biri kuşkusuz lojistik sektörüdür. Lojistik sektörü iş gücü planlamalarında kritik sektörler arasındadır. Lojistik iş gücü yönetimi bir işletmenin faaliyetlerinde ihtiyaç duyduğu işgücü miktarını ve aldığı işleri geleceğe yönelik beklentileri doğrultusunda zaman yönetimini de […]
Avrupa Birliği (AB) öncülüğünde yürütülen Avrupa Birliği Küresel Geçit Projesi (EU Global Gateway); sağlık, enerji, eğitim ve araştırma, dijital teknoloji, uluslararası ticaret sektörlerinde özel ve kamusal altyapının desteklenmesi için tasarlanmış bir proje olarak ortaya çıkmıştır. Ortak ülkelerin ihtiyaçlarını dikkate alarak yerel topluluklar için sürdürülebilir faydalar sağlamaya yöneliktir. 1 Aralık 2021 tarihinde gerçekleştirilen Avrupa Birliği Küresel […]